29 Aralık 2014 Pazartesi

"Bir kitap daha okumalıyım..." Nasıl yazıyorum? #22


Yılın son yazısı yine nasıl daha verimli bir şekilde yazabilecegimizle ilgili ve Writing Your Journal Article in 12 Weeks'in yazarı Wendy Laura Belcher'den.

Akademik çalışma yapanlar genelde yazmaya başlamadan önce konu ve disiplinle ilgili daha önce yazılmış her şeyi okumak zorunda hissederler. Özgün çalışma yapmanın bunu gerektirdiğini hepimiz biliriz. Tekrardan ve orijinal olmamaktan korkarız. Halbuki Belcher'e göre, okumaları bitirmeden yazmaya başlamalısınız, çünkü aslında okunacaklar listesi kısalmanın aksine gitgide uzar. Hatta o kadar çok okursunuz ki yolunuzu, ana fikrinizi kaybeder, içinden çıkılmaz bir yola girersiniz. Halbuki yazarken araştırma yapmaya ve okumaya devam ederseniz, daha çabuk ilerleme şansınız artar, çünkü aslında işinize yaramayacak büyük bir yazın yığınını okumanıza gerek kalmadan en baştan elersiniz. Üstelik teknoloji devrimi her türlü bilgi ve yayına ulaşımı kolaylaştırırken, bir araştırmacı olarak alanınızdaki her türlü gelişmeden haberdar olmanızı neredeyse imkânsızlaştırıyor. Bu yüzden, en başarılı araştırmacılar her türlü yayını okumuş olanlardan değil, bu bilgi denizi içinde yolunu kaybetmeden hedefine ulaşanlar arasından çıkacak diyor Belcher. 

Aynı şey kurgu yazarları için de geçerli bence. Eğer bir roman ya da hikaye yazıyorsanız, döneme, coğrafyaya, karakterlerin toplumsal sınıfına, toplumsal kurallara, vs. uygunluğundan emin olmak için mutlaka araştırma yapmanız gerekiyor. Ancak bu araştırma evresi uzadıkça yazmaya başlamanız gecikecek ve hikayenizi, romanınızı bitirmeniz gitgide daha fazla zaman alacaktır. Anafikirden uzaklaşma riskinin artması da çabası. Araştırma yaparken seçici olmayı ve kendinize sınırlar belirlemeyi öğrenmeniz gerek.

Günün sözü:

"Yazmak büyük bir ayrıcalık, ancak bir armağan da. Kendinize ve başkalarına vereceğiniz bir armağan."

- Amy Tan

Herkese şimdiden mutlu yıllar!


25 Aralık 2014 Perşembe

Mürekkepseverlere...

Artık dövme mi yaptırırsınız ya da dolmakalem mi mürekkeplersiniz bilemem ama, hepimize mürekkeple daha haşır neşir olacağımız bir yıl dileğiyle...


22 Aralık 2014 Pazartesi

"Yazmak da yemek yapmak gibi..." - Limonlu Kek


"Yazmak da yemek yapmak gibi. Bazen ne yaparsanız yapın kekiniz kabarmaz, bazen de hayal edebileceginizin de ötesinde çok lezzetli olur."

- Neil Gaiman


Uzun zamandır tarif yazmamıştım bloga. Keskin Color'un Instagram'daki Tarif Defteri fotoğraf yarışmasını görünce ben de katılmak istedim. Üstelik tezimi yazmaya ara vermek için güzel bir bahane oldu. Daha önce tarif defterimin hikayesini paylaşmıştım sizlerle. Simdi de o defterin içinden benim favori kekimi sizlerle paylaşıyorum.

Bu limonlu kekin içi bembeyaz, yumuşacık. Tadı içinizi bayacak kadar şekerli değil. Çayın ve özellikle kahvenin yanına, hele de şu kapalı havalarda, çok yakışıyor. Hatta limonun tadı damağınızda, kokusu burnunuzdayken bir de Sandy Tolan'ın İsrail - Filistin savaşının insani yönünü konu alan tarihi romanı Limon Ağacı'nı da okumaya başlayın derim. Yalnız bu kekin bir dilimiyle doymuyor insan, yedikçe yiyesi geliyor. Kendinizi kitaba da kaptırıp bütün keki yemeye kalkmayın, benden söylemesi.



Malzemeler:
  • 3 yumurta
  • 270 gram şeker
  • 275 gram un
  • 150 ml. süt
  • 80 ml. sıvı yağ
  • 1 adet limonun kabuğu ve suyu
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilin ya da bir kaç damla vanilya aroması
  • 1 fiske tuz
Yapılışı:
  1. Yumurta aklarını ve sarılarını ayırın. 
  2. Sarılarına şeker, sıvı yağ, süt, limon kabuğu ve suyunu ekleyin. Karıştırın.
  3. Un, kabartma tozu ve vanilini eleyerek sıvı karışıma ekleyin ve karıştırın.
  4. Yumurta aklarını beyaz köpük haline gelene kadar 1 fiske tuz ile çırpın.
  5. Beyaz köpük haline gelen yumurta aklarını bir spatül yardımıyla yavaş yavaş dıştan içeriye doğru karıştırarak söndürmeden karışıma yedirin.
  6. Karışımı kalıba dökmeden önce, ya kalıbın boyutlarına uygun yağlı kağıt koyun ya da tereyağıyla yağlayıp 1 kaşık un koyarak unun her tarafına dağılmasını sağlayın. İkinci metodu kullanacaksanız fazla unu silkeleyin. 
  7. 170°C önceden 10 dakika kadar ısıtılmış fırında pişirin. İlk 20 dakika boyunca fırının kapağını kesinlikle açmayın. 
  8. Kek soğuduktan sonra kalıptan çıkarıp servis yapın.
Notlar:
  • Pişirme süresi veremiyorum. Herkesin fırını farklı çalışıyor. Benimkinde 45-50 dakika alıyor pişmesi. Ustü kızarmış, batırdığınızda bıçak ya da kürdan temiz çıkıyorsa pişmiş demektir.
  • Fotoğraftaki bardak ölçüleri, ama ben size gram ve millilitre cinsinden veriyorum çünkü benim kullandığım bardak normal su bardağından biraz daha küçük.
  • Benim kek kalıbım dikdörtgen.  Boyutları 11 x 30 cm. 

8 Aralık 2014 Pazartesi

Kendi sesini bulmak, kendi sesiyle yazmak - Nasıl yazıyorum? #20


Kendi düşüncelerini başkalarınınkinin arkasına saklamadan yazmak, özellikle akademik çalışma yapanlar için çok önemli. Eğer bilimsel çalışmanın amacı bizden önceki araştırmacıların bilgilerinin üstüne koyarak bu dünyaya dair bildiklerimizi her geçen gün artırmak ise, bilime katkılarımızın mutlaka altını çizmeliyiz. Cassandra Steer'a göre başarılı bir doktora tezinin ve akademik yayınların anahtarı bu. Bence de akademik literatür ile kendi bulgularımız ve düşüncelerimiz arasında önemli bir denge var. Bu denge bulunduğu zaman başarılı bir yazar olabiliriz.

Bu tavsiye kurgu yazarları için de geçerli bence. Orijinal olmak, başkalarını taklit etmeden kendi yazma stilini bulmak çok önemli. Ancak bu, sadece yeteri kadar okuduğunuzda ortaya çıkıyor. Bu yüzden, farklı yazarları ve yazma stillerini tanımak ve kendi sesini bulmak kolay olmasa da yazar olmak isteyen herkesin üzerine düşünmesi ve uğraşması gereken bir alan. Sadece iyi fikirler bulmak ne yazık ki yeterli değil.

Sizce kendi sesini bulmak ne kadar önemli yazarken? Çok ve farklı türleri okumak dışında neler yapılabilir kendi sesimizi bulmak için?

Günün sözü:

"Bir yazar olarak yargılamamalı, anlamalısınız."
- Ernest Hemingway



1 Aralık 2014 Pazartesi

Bir defter hikayesi #4 - "Mutlu eden şeyler" defteri

AcWriMo dün sona erdi ve ben hedeflerimi gerçekleştiremedim. Tam bir hayal kırıklığı oldu benim için. Bir sonraki AcWriMo'ya daha düzenli ve kararlı başlamayı kafaya koydum.

Hayal kırıklığına ne iyi gelir peki, biliyor musunuz? İyi ve mutlu şeyler düşünmek ve kendinize daha önce başardığınızı ve tekrar yapmanın aslında o kadar zor olmadığını hatırlatmak. Bunun yolu da yine yazmaktan geçiyor.


Bu gördüğünüz defteri tam dokuz yıl önce ben ilk defa yurt dışına eğitim için çıkarken hediye etmişti bir arkadaşım. İlk sayfasına Turgut Uyar'ın

"Hatırla her gün bir çalar saatle oynadığını
 Çalar saatler bir çocuğun uyanılacak uykusudur."

 dizelerini ve "Bir yıl sonra yine buralarda ve birlikte olalım." yazmıştı.

O zamandan beri bu defteri saklıyor, bu güzel sözlere layık ne yazabilirim içine diye de düşünüyordum. Eylül ayında yine sıkıntı ve hayal kırıklığının yoğun olduğu günlerden birinde, bir Toastmasters konuşmasında duyduğum her gün bizi mutlu eden şeyleri yazma düşüncesi aklıma geldi. Bildiğiniz günlük gibi ama sadece iyi, güzel şeyleri yazıyorsunuz. Bu aralar bloglarda sıkça gördüğüm "şükrettiğim şeyler" yazıları gibi aslında.


Ben en az 3 şey yazmaya çalışıyorum ama bazen bir bakıyorum da liste uzamış da uzamış. Bazen de aklıma hiç bir şey gelmiyor, hatta canım yazmak da istemiyor ama kendimi zorluyorum. Bazen de bir kaç kurabiye hatırlamama yardımcı oluyor.


Hiçbir zaman düzenli olarak günlük tutamadım, ama Eylül ayından beri her gün olmasa da düzenli olarak, en çok da sıkıntılı olduğum zamanlarda yazıyorum bu deftere. Bu yazı umarım 2014 biterken yeni yıl kararlarında günlük tutmaya başlamak olanlara biraz da olsa ilham olur... Bir de arkadaşlarına hediye arayanlara...