29 Aralık 2014 Pazartesi

"Bir kitap daha okumalıyım..." Nasıl yazıyorum? #22


Yılın son yazısı yine nasıl daha verimli bir şekilde yazabilecegimizle ilgili ve Writing Your Journal Article in 12 Weeks'in yazarı Wendy Laura Belcher'den.

Akademik çalışma yapanlar genelde yazmaya başlamadan önce konu ve disiplinle ilgili daha önce yazılmış her şeyi okumak zorunda hissederler. Özgün çalışma yapmanın bunu gerektirdiğini hepimiz biliriz. Tekrardan ve orijinal olmamaktan korkarız. Halbuki Belcher'e göre, okumaları bitirmeden yazmaya başlamalısınız, çünkü aslında okunacaklar listesi kısalmanın aksine gitgide uzar. Hatta o kadar çok okursunuz ki yolunuzu, ana fikrinizi kaybeder, içinden çıkılmaz bir yola girersiniz. Halbuki yazarken araştırma yapmaya ve okumaya devam ederseniz, daha çabuk ilerleme şansınız artar, çünkü aslında işinize yaramayacak büyük bir yazın yığınını okumanıza gerek kalmadan en baştan elersiniz. Üstelik teknoloji devrimi her türlü bilgi ve yayına ulaşımı kolaylaştırırken, bir araştırmacı olarak alanınızdaki her türlü gelişmeden haberdar olmanızı neredeyse imkânsızlaştırıyor. Bu yüzden, en başarılı araştırmacılar her türlü yayını okumuş olanlardan değil, bu bilgi denizi içinde yolunu kaybetmeden hedefine ulaşanlar arasından çıkacak diyor Belcher. 

Aynı şey kurgu yazarları için de geçerli bence. Eğer bir roman ya da hikaye yazıyorsanız, döneme, coğrafyaya, karakterlerin toplumsal sınıfına, toplumsal kurallara, vs. uygunluğundan emin olmak için mutlaka araştırma yapmanız gerekiyor. Ancak bu araştırma evresi uzadıkça yazmaya başlamanız gecikecek ve hikayenizi, romanınızı bitirmeniz gitgide daha fazla zaman alacaktır. Anafikirden uzaklaşma riskinin artması da çabası. Araştırma yaparken seçici olmayı ve kendinize sınırlar belirlemeyi öğrenmeniz gerek.

Günün sözü:

"Yazmak büyük bir ayrıcalık, ancak bir armağan da. Kendinize ve başkalarına vereceğiniz bir armağan."

- Amy Tan

Herkese şimdiden mutlu yıllar!


25 Aralık 2014 Perşembe

Mürekkepseverlere...

Artık dövme mi yaptırırsınız ya da dolmakalem mi mürekkeplersiniz bilemem ama, hepimize mürekkeple daha haşır neşir olacağımız bir yıl dileğiyle...


22 Aralık 2014 Pazartesi

"Yazmak da yemek yapmak gibi..." - Limonlu Kek


"Yazmak da yemek yapmak gibi. Bazen ne yaparsanız yapın kekiniz kabarmaz, bazen de hayal edebileceginizin de ötesinde çok lezzetli olur."

- Neil Gaiman


Uzun zamandır tarif yazmamıştım bloga. Keskin Color'un Instagram'daki Tarif Defteri fotoğraf yarışmasını görünce ben de katılmak istedim. Üstelik tezimi yazmaya ara vermek için güzel bir bahane oldu. Daha önce tarif defterimin hikayesini paylaşmıştım sizlerle. Simdi de o defterin içinden benim favori kekimi sizlerle paylaşıyorum.

Bu limonlu kekin içi bembeyaz, yumuşacık. Tadı içinizi bayacak kadar şekerli değil. Çayın ve özellikle kahvenin yanına, hele de şu kapalı havalarda, çok yakışıyor. Hatta limonun tadı damağınızda, kokusu burnunuzdayken bir de Sandy Tolan'ın İsrail - Filistin savaşının insani yönünü konu alan tarihi romanı Limon Ağacı'nı da okumaya başlayın derim. Yalnız bu kekin bir dilimiyle doymuyor insan, yedikçe yiyesi geliyor. Kendinizi kitaba da kaptırıp bütün keki yemeye kalkmayın, benden söylemesi.



Malzemeler:
  • 3 yumurta
  • 270 gram şeker
  • 275 gram un
  • 150 ml. süt
  • 80 ml. sıvı yağ
  • 1 adet limonun kabuğu ve suyu
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilin ya da bir kaç damla vanilya aroması
  • 1 fiske tuz
Yapılışı:
  1. Yumurta aklarını ve sarılarını ayırın. 
  2. Sarılarına şeker, sıvı yağ, süt, limon kabuğu ve suyunu ekleyin. Karıştırın.
  3. Un, kabartma tozu ve vanilini eleyerek sıvı karışıma ekleyin ve karıştırın.
  4. Yumurta aklarını beyaz köpük haline gelene kadar 1 fiske tuz ile çırpın.
  5. Beyaz köpük haline gelen yumurta aklarını bir spatül yardımıyla yavaş yavaş dıştan içeriye doğru karıştırarak söndürmeden karışıma yedirin.
  6. Karışımı kalıba dökmeden önce, ya kalıbın boyutlarına uygun yağlı kağıt koyun ya da tereyağıyla yağlayıp 1 kaşık un koyarak unun her tarafına dağılmasını sağlayın. İkinci metodu kullanacaksanız fazla unu silkeleyin. 
  7. 170°C önceden 10 dakika kadar ısıtılmış fırında pişirin. İlk 20 dakika boyunca fırının kapağını kesinlikle açmayın. 
  8. Kek soğuduktan sonra kalıptan çıkarıp servis yapın.
Notlar:
  • Pişirme süresi veremiyorum. Herkesin fırını farklı çalışıyor. Benimkinde 45-50 dakika alıyor pişmesi. Ustü kızarmış, batırdığınızda bıçak ya da kürdan temiz çıkıyorsa pişmiş demektir.
  • Fotoğraftaki bardak ölçüleri, ama ben size gram ve millilitre cinsinden veriyorum çünkü benim kullandığım bardak normal su bardağından biraz daha küçük.
  • Benim kek kalıbım dikdörtgen.  Boyutları 11 x 30 cm. 

8 Aralık 2014 Pazartesi

Kendi sesini bulmak, kendi sesiyle yazmak - Nasıl yazıyorum? #20


Kendi düşüncelerini başkalarınınkinin arkasına saklamadan yazmak, özellikle akademik çalışma yapanlar için çok önemli. Eğer bilimsel çalışmanın amacı bizden önceki araştırmacıların bilgilerinin üstüne koyarak bu dünyaya dair bildiklerimizi her geçen gün artırmak ise, bilime katkılarımızın mutlaka altını çizmeliyiz. Cassandra Steer'a göre başarılı bir doktora tezinin ve akademik yayınların anahtarı bu. Bence de akademik literatür ile kendi bulgularımız ve düşüncelerimiz arasında önemli bir denge var. Bu denge bulunduğu zaman başarılı bir yazar olabiliriz.

Bu tavsiye kurgu yazarları için de geçerli bence. Orijinal olmak, başkalarını taklit etmeden kendi yazma stilini bulmak çok önemli. Ancak bu, sadece yeteri kadar okuduğunuzda ortaya çıkıyor. Bu yüzden, farklı yazarları ve yazma stillerini tanımak ve kendi sesini bulmak kolay olmasa da yazar olmak isteyen herkesin üzerine düşünmesi ve uğraşması gereken bir alan. Sadece iyi fikirler bulmak ne yazık ki yeterli değil.

Sizce kendi sesini bulmak ne kadar önemli yazarken? Çok ve farklı türleri okumak dışında neler yapılabilir kendi sesimizi bulmak için?

Günün sözü:

"Bir yazar olarak yargılamamalı, anlamalısınız."
- Ernest Hemingway



1 Aralık 2014 Pazartesi

Bir defter hikayesi #4 - "Mutlu eden şeyler" defteri

AcWriMo dün sona erdi ve ben hedeflerimi gerçekleştiremedim. Tam bir hayal kırıklığı oldu benim için. Bir sonraki AcWriMo'ya daha düzenli ve kararlı başlamayı kafaya koydum.

Hayal kırıklığına ne iyi gelir peki, biliyor musunuz? İyi ve mutlu şeyler düşünmek ve kendinize daha önce başardığınızı ve tekrar yapmanın aslında o kadar zor olmadığını hatırlatmak. Bunun yolu da yine yazmaktan geçiyor.


Bu gördüğünüz defteri tam dokuz yıl önce ben ilk defa yurt dışına eğitim için çıkarken hediye etmişti bir arkadaşım. İlk sayfasına Turgut Uyar'ın

"Hatırla her gün bir çalar saatle oynadığını
 Çalar saatler bir çocuğun uyanılacak uykusudur."

 dizelerini ve "Bir yıl sonra yine buralarda ve birlikte olalım." yazmıştı.

O zamandan beri bu defteri saklıyor, bu güzel sözlere layık ne yazabilirim içine diye de düşünüyordum. Eylül ayında yine sıkıntı ve hayal kırıklığının yoğun olduğu günlerden birinde, bir Toastmasters konuşmasında duyduğum her gün bizi mutlu eden şeyleri yazma düşüncesi aklıma geldi. Bildiğiniz günlük gibi ama sadece iyi, güzel şeyleri yazıyorsunuz. Bu aralar bloglarda sıkça gördüğüm "şükrettiğim şeyler" yazıları gibi aslında.


Ben en az 3 şey yazmaya çalışıyorum ama bazen bir bakıyorum da liste uzamış da uzamış. Bazen de aklıma hiç bir şey gelmiyor, hatta canım yazmak da istemiyor ama kendimi zorluyorum. Bazen de bir kaç kurabiye hatırlamama yardımcı oluyor.


Hiçbir zaman düzenli olarak günlük tutamadım, ama Eylül ayından beri her gün olmasa da düzenli olarak, en çok da sıkıntılı olduğum zamanlarda yazıyorum bu deftere. Bu yazı umarım 2014 biterken yeni yıl kararlarında günlük tutmaya başlamak olanlara biraz da olsa ilham olur... Bir de arkadaşlarına hediye arayanlara...


24 Kasım 2014 Pazartesi

Masayı düzenlemek - Nasıl yazıyorum? #19

AcWriMo'nun son haftası. Ben hala istediğim verimliliğe ulaşmış değilim. Noel tatili ve hengamesi de yaklaştıkça bu durum daha da zorlaşıyor. #DirenDefter :)


Bugün birçok yerde karşılaştığım bir yazma önerisinden bahsedeceğim. Aslında çok basit: Her çalışma günü sonunda masanızı toplamak. Böylece temiz ve düzenli bir masada yazmaya başlamanın kolaylaşacağını söylüyor tavsiye edenler. Ben bu tavsiyeyi uyguluyorum bir süredir. Hatta bir adım daha ileri götürdüm ve masa üzerinde ertesi gün için kendime notlar ve kısa bir yapılacaklar listesi bırakmaya başladım. Böylece kendime fazladan motivasyon sağlamış oluyorum.

Masanızı toplama tavsiyesi, bilgisayarınızın masaüstü için de geçerli. Aynı şekilde dosyalarınızı düzenlemek, hatta sadece üzerinde çalıştığınız dosyayı bilgisayar masaüstünde bırakmak da konsantrasyonunuzu artırabilir. Yine bilgisayar ekranınıza yapışkan notlar yardımıyla ertesi gün için motivasyon mesajları bırakabilirsiniz.

Günün sözü:

"Bir yazarın zamanının en büyük kısmı okumaya adanmıştır; bir kütüphanenin yarısını bir kitap yazmak için okur."
—Samuel Johnson

Bütün öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun.





17 Kasım 2014 Pazartesi

Zihin haritası - Nasıl yazıyorum? #18


Geçen hafta hedeflerimde az da olsa ilerleme sağladım, ama hala istediğim düzeyde değil. Yavaş yavaş ulaşacağım elbet.
By Nicoguaro (Own work) [CC-BY-SA-3.0 (http://creativecommons.org/licenses/by-sa/3.0)],
via Wikimedia Commons
Bugünün stratejisi zihin haritaları. Zihin haritaları, çeşitli bilgileri birbirine bağlamak ve ilişkilerini göstermek için kullanılan diyagramlardan oluşuyor. Yukarıda gördüğünüz gibi, ana fikri sayfanın ortasına yazıyor ve şekil, renk, resim, kod ya da farklı boyutları, uzunlukları kullanarak, ana fikri destekleyen anahtar kelime ve terimleri, sebep-sonuç ilişkilerini ve ağları görünür hale getiriyor ve ana fikre bağlıyorsunuz.

Zihin haritalarını,
  1. günlük işlerinizde, haftalık planlarınızda ya da daha uzun vadelere yayılacak projelerinizde hedef oluşturmak için,
  2. sunum ve konuşma hazırlarken ya da toplantı planlarken ana fikir ve üzerinde duracağınız detayları önem sırasına koymak için,
  3. birkaç kaynaktan toplanmış bilgileri birbiriyle ilişkilendirmek için,
  4. derste not tutmak, toplantıda konuşulanları tam cümleler yazmadan birbiriyle ilişkilendirmek ve anlamlı bütünler oluşturmak için,
  5. yeni fikirler ya da aslında çoktan beri zihninizde olan ama nasıl ifade edeceğinizi bilmediğiniz düşünceleri ortaya çıkarmak için kullanabilirsiniz.
Gördüğünüz gibi zihin haritaları sadece yazarken değil, hayatın her alanında kullanabileceğiniz bir yöntem. Bu yöntemi sadece boş bir sayfa ve renkli kalemlerle uygulayabileceğiniz gibi, bilgisayar programları ya da mobil uygulamalardan da faydalanabilirsiniz. Lifehacker ve Mashable'ın listelerine mutlaka bir göz atın.


Günün sözü:

"Yiyecek, barınak ve arkadaşlıktan sonra bu dünyadaki en çok ihtiyacımız olan şey hikayeler."
- Philip Pullman




10 Kasım 2014 Pazartesi

Kültür fizik - Nasıl yazıyorum? #17


Geçen hafta hiçbir hedefimi yerine getiremedim. Ne yazık ki tezimin ilgili bölümüne karşı duyduğum başarısızlık korkusuna yenildim ve yazmamayı tercih ettim. Ama bu hafta söz veriyorum. Bu gidişe bir dur denilecek. En küçük ayrıntıyı, işi bile ajandaya not edip belli bir aralıkta yaparak ilerlemeyi düşünüyorum. Zamanı doğru kullanmanın en kolay yolu bu gibi gözüküyor, deneyip göreceğim. Sizin haftanız nasıl geçti?

Haftanın stratejisi aslında uzun vadede yazmanıza ve sağlığınızı korumanıza yardımcı olacak bir tavsiyeden oluşuyor. Masa başında oturmam gereken saatler uzadıkça sadece zihinsel yorgunluk değil, fiziksel yorgunluk da baş edilemez hal alıyor. Bunda kuşkusuz yanlış oturmam ve masa ve sandalyelerin her zaman vücuduma uygun olmayışının da etkisi var. Bunların önüne geçebilmenin bir yolu masa, sandalye değişimi tabii ki, ama düzenli aralıklarla ara vermenin, ayağa kalkmanın ve masa başı egzersizleri de yapmanın faydası yadsınamaz. Düzenli ara vermeyi mutfak alarmı tekniği garanti altına alıyor, peki hangi egzersizleri yapacağız? İşte kısa da olsa bir liste:

Masa başında yapılabilecek 6 kolay hareket için, A Cup of Jo,

Hem oturuşunuzu düzeltmek, hem de esneme hareketleri için, Little Miss Redhead,

30 dakikalık aralarda ne yapacağını bilemeyenler için ise Leslie Sansone'un evde yürüyüş videoları.


Günün sözü:

Roman yazmak, gece araba kullanmaya benzer. Sadece farlarınızın ışık tuttuğu alanı görebilirsiniz, ancak bütün yolculuğu bu şekilde yapabilirsiniz. 

- E. L. Doctorow


6 Kasım 2014 Perşembe

Blog ödülleri


Geçen hafta okumayı çok sevdiğim Kitaplık'ın yazarı Eren beni blog ödüllerine layık görmüş. Eren'e tekrar teşekkür ediyorum ve ben de sevdiğim blogları sizlerle paylaşmak istiyorum. Eğer siz de blog ödülleri vermek isterseniz, kurallar basit: Yukarıdaki ödül resmini paylaşmak, size ödül veren blogun adresini paylaşmak ve 15 bloga ödül vermek. 

Çok zor bir işmiş bu gerçekten. O kadar uzun bir blog okuma listem var ki sadece 15 tane seçmek zor oldu. Beni okuyan, yorum bırakan, okumaya, yazmaya, düşünmeye teşvik eden ya da yazmayla, kırtasiyeyle, kendin yapma, üretmeyle ilgili yazan, güldüren, güzel fotoğraflarla içimi açan Türkçe blogları aldım listeme. Unuttuklarım vardır mutlaka. Gücenmesinler,darılmasınlar, onlar da kendi listelerini yapsınlar :)

Alfabetik sırayla benim listem:


  • A Peripatic Perspective
  • Bana Sıkça Yaz
  • Ben Raif
  • Biraz Konuşalım Bari
  • Dostlar Kütüphanesi
  • Erguvan Kalem
  • Eski Taş
  • Extra Bagage
  • Kalem Treni
  • Kitaplık
  • If You Want to Be
  • Mürekkep Kulislerinden Bir Fare
  • Pınar Atay
  • Rafların Arasından
  • Renkli Kitap



  • 3 Kasım 2014 Pazartesi

    #AcWriMo Planım - Nasıl yazıyorum? #16

    Dün gece gerçek hayata dönüş yapıldı maalesef. İdari problemler nedeniyle bir günlük ara vermem gerekse de dağda, her şeyden uzak bir kaç gün gerçekten iyi geldi. İlk başlarda sessizlik çok rahatsız ediciydi: Kuş ve evin yanı başından akan kaynağın sesinden başka bir şey duymayınca insan, hele de şehirde büyümüş, hep şehirde yaşamış olunca, normalde huzur vermesi gereken şeyler rahatsız edici olabiliyor başta. Ama alışıyorsunuz, hem de çabuk alışıyorsunuz :) Üstelik, bir haftalık da olsa doğanın sonbaharla gelen değişimine tanık olmak aslında ne kadar insan merkezli yaşadığımızı ve dünyanın kendi dengesini ve değişimini görmezden geldiğimizi hatırlatıyor.




    Bir hafta boyunca ne yaptın diye sorarsanız eğer: Bol bol okudum, düşündüm ve aslında ne kadar çok yazılacak şeyim olduğunun farkına vardım. Tez gibi uzun soluklu bir projede, bir süre sonra elinizdeki bulgular ve fikirleriniz gözünüze banal, önemsiz ve değersiz gelmeye başlıyor ne yazık ki. Ben de elimdekileri yazılmaya değer görmediğim için sürekli geciktiriyorum yazma işini. Halbuki bir kaç günlük ara, bir kaç yeni yazar, metot, bakış açısı değiştirebiliyor sizinle araştırmanız arasındaki ilişkiyi. Sanırım okuduklarım yeni bir bağ kurmamı sağladı tezimle. O yüzden motivasyonum arttı. Bu ayın hedeflerine ulaşmak için ihtiyacım olan tek şey de motivasyon zaten.

     

    Şimdi gelelim bu ayın büyük hedefine: Bir türlü başlayamadığım, başlarsam bitiremeyeceğimden korktuğum tezimin ana bölümünü yazmak bu ayın amacı. Bu amaca ulaşmak için ise günde 5 saat çalışacağım. 5 saat az gelebilir gözünüze, sonuç olarak günlük 10 saatlik çalışma sürelerinden bahsediyoruz, değil mi? Ama hanginiz 10 saati yüzde yüz konsantrasyon ile tamamlayabiliyor? Benim için ve çalışma hayatını biraz biliyorsam hiç kimse için iş yerinde geçen 10 saatlik sürenin hepsi de aynı verimde değil maalesef.  O yüzden 5 saat hiç de az değil, çünkü mutfak alarmı tekniğini kullanarak, 10 seans demek 5 saat. Başka hiç bir şeyin dikkatimi dağıtmasına müsaade etmeden günde 5 saat çalışabilirsem, eminim önemli bir ilerleme kaydedeceğim. İlk haftanın adımlarını şimdiden belirledim ama diğer haftalar ilerleyen günlerde, ben sistemi oturtunca belli olacak. Bu sefer kelime hedefim yok, çünkü kelime hedefi çalışma biçimime uymuyor. Haftada bir gün tatil yapmaya karar verdim, bütün enerjimi ilk hafta(lar)da tüketmeye niyetim yok.

    Bloga gelince; hem beni, hem de bu ay boyunca benimle beraber yazmak isteyenleri motive etsin diye her hafta başı bir yazı mutlaka yayınlayacağım. Yine yazmaya yönelik sözler, müzikler, filmler paylaşmaya da devam edeceğim. Lütfen siz de benimle başarılarınızı, sıkıntılarınızı ama en önemlisi yazdıklarınızı paylaşmaya devam edin.

    İyi yazmalar!


    28 Ekim 2014 Salı

    #AcWriMo başlıyor!

    Kasım ayı, bir ay içinde bir roman yazmak ya da akademik yazma projelerinde ilerlemek isteyenlerin ayı. Temmuz ayında katıldığım yazma kampını hatırlıyor musunuz? Yine aynı prensiplerle yazma ayına katılmak isterseniz, #NaNoWriMo ya da #AcWriMo etiketlerini Twitter'da takip ederek işe başlayın. National Novel Writing Month sayfası kurgu alanında çalışmaları olanlar için birçok kaynak ve öneriler sunuyor. Akademik yazma etkinliklerine katılmak için ise Phd2Published'in 2014 Academic Writing Month sayfasını mutlaka gözden geçirin.

    Ben henüz hedeflerimi ve çalışma stratejimi belirlemedim. Haftasonuna kadar bir dağ başında internetsiz, telefonsuz, hem biraz kafa dinleyeceğim, hem de gelecek ayın planlamasını yapıp çalışma yöntemlerini belirleyeceğim. 3 Kasım'da da buradan sizlerle paylaşacağım. Siz de bana katılmak isterseniz hemen hazırlıklara başlayın derim. Defterler, kalemler hazırlansın, bol yazmalı bir ay bizi bekliyor!

    23 Ekim 2014 Perşembe

    Sonbahar iyiden iyiye kendini hissettirmeye başladıysa...

    ...ve sizi de bu havalar mahvettiyse, bir Pink Martini şarkısı iyi gelir.

      
    Hang on Little Tomato

    The sun has left and forgotten me
    It's dark, I cannot see
    Why does this rain pour down
    I'm gonna drown
    In a sea
    Of deep confusion


    Somebody told me, I don't know who
    Whenever you are sad and blue
    And you're feelin' all alone and left behind
    Just take a look inside you and you will find


    You gotta hold on, hold on through the night
    Hang on, things will be all right
    Even when it's dark
    And not a bit of sparkling
    Sing-song sunshine from above
    Spreading rays of sunny love


    Just hang on, hang on to the vine
    Stay on, soon you'll be divine
    If you start to cry, look up to the sky
    Something's coming up ahead
    To turn your tears to dew instead


    And so I hold on to this advice
    When change is hard and not so nice
    If you listen to your heart the whole night through
    Your sunny someday will come one day soon to you


    14 Ekim 2014 Salı

    Bir defter hikayesi #3 - 2015 Ajandam

    Dört yıl boyunca QuoVadis ajandam - bazı arkadaşlarımın deyişiyle kara kaplı defterim - her yerde bana eşlik etti. Üç yıl boyunca haftalık düzende kullandım, geçen yıl ise her sayfaya bir gün düzenine geçtim. Ancak son iki yıldır kullanımım git gide azaldı. Çünkü ne boyut ve ağırlık, ne içerik, ne de işlevsellik adına benim ihtiyaçlarımı karşılamıyordu artık ajandam. Ajanda kullanmayınca da bütün randevular, yapılacaklar alt üst oluyor tabii ki. Bu nedenle geçen yıldan beri yeni bir sistem arıyordum. Moleskine, Paperblanks, Planner Pad, Exatime ve daha niceleri. Hiçbiri isteklerimi tam olarak karşılamadı. Ben hem aylık, hem de haftalık planlama yapılabilen, saatleri belirtilmiş ve yapılacaklar listesi oluşturabileceğim, not alabileceğim yeterince alanı olan bir ajanda arıyordum. Sonunda geçen hafta istediğim gibi bir ajandayla karşılaştım.


    Kırtasiyeseverler belki de tanıyordur Mark's Tokyo Edge markasını. Yeni tanıştığım ve ilk görüşte "İşte bu!" dediğim ajanda Mark's Tokyo Edge'in Storage.it A5 Ajandası. Elimdeki uluslararası baskı. Sanırım bir de Japonya baskısı var. Storage.it koleksiyonun en önemli özelliği,  ön kapağında ziploc denilen fermuarının olması ve dosya işlevi de görmesi. Kapağın iç kısmında kartvizit koyabileceğiniz ve benim gibi etiket saklayabileceğiniz bölümler de mevcut. Ajanda bittiğinde içine düz, kapaksız bir defter yerleştirip bu kapağı kullanmaya devam edeceğim kesin.

    Ajanda, kapak sayfası ve kişisel bilgilerinizi not edeceğiniz sayfadan sonra 2014-2017 takvimleriyle karşılıyor sizi. 2014 Eylül - 2015 Aralık arasını, yani 16 ayı kapsıyor, ancak 2016 ve 2017 takvimlerinin de içinde yer alıyor olması önceden plan yapmayı sevenler için güzel bir özellik.


    Bu takvimleri ise iki sayfaya basılmış olarak 2015 yıllık planı takip ediyor. Doğumgünlerini, tatilleri, önemli tarihleri not etmek için ideal, ama bundan fazlasını not etmek için her güne ayrılmış bölüm küçük. Yıllık planı 28 ülkenin 2014 - 2015 önemli gün ve tatil tarihleri izliyor. Ne yazık ki bu 28 ülke içinde Türkiye yok, ama yolculuk planı yaparken faydalı olabilir.


    Şimdi gelelim ajandanın iç organizasyonuna. Ajanda her ay başında, iki sayfaya basılmış bir aylık görünümle başlıyor. Her ayın ilgili sayfalarına ajandanın sağ tarafındaki sekmelerden çabuk erişim mümkün. Aylık görünüm sayfasında bir önceki ayın ve sonraki iki ayın takvimi ile 6 küçük bölmeye ayrılmış not kısmı yer alıyor. Yine soldaki sayfanın en alt kısmına not alınabilecek bir kısım mevcut.


    Aylık görünümden sonra haftalık planlama sayfalarına geliyoruz. Her gün yarım saatlik dilimlere ayrılmış ve sabah 8'den gece 12'ye kadar programınızı not edebilirsiniz. Sağ sayfada ayrıca üçe bölünmüş, noktalı not bölümü yer alıyor. Ajandayı ilk elime aldığımda bu alanı tematik sınıflandırma yaparak kullanırım diye düşünmüştüm ama şimdilik farklı bir organizasyona karar verdim. Bu alanı akademik çalışmalarımı düzenlemek için kullanacağım. İlk bölümü aklıma gelen herşeyi not etmek, ikinci bölümü haftanın hedeflerini yazmak ve üçüncü bölümü ise o hedeflere ulaşmak için yerine getirmem gereken adımları belirlemek için kullanacağım. Bu adımları yine günlere göre takvimime yerleştireceğim. Yazmaya ayıracağım zamanları ise doğrudan haftalık plana yazmayı düşünüyorum ki bu yazma zamanlarında kaytarmayayım, her gün yazabileyim. Kendime "yazma randevuları" ayarlamazsam kolaylıkla vazgeçebiliyorum ne yazık ki. Üstelik bu şekilde daha dengeli haftalık bir planlama yapabileceğim. Umarım bunu yıl boyunca düzenli olarak yerine getirebilirim.


    Saat dilimlerinin bittiği yerde yine not almak ve plan yapmak için kullanabileceğiniz bölümler mevcut. Haftalık planlama sayfalarında yine içinde bulunduğunuz ve sonraki ayın takvimi var.

    Ajandanın planlama sayfalarını büyük kareli not sayfaları izliyor. Bu kısmı iletişim bilgileri, adresler, yol tarifleri, vs. gibi özellikle yolculukta gerekli bilgileri not almak için kullanacağım sanırım. Bu sayfalardan sonra ise seyahatlerinizde kullanabileceginiz pratik bilgiler yer alıyor; saat dilimleri, ölçü çevirim tabloları, para birimleri gibi.


    Ajandanın kağıdı beyaz ve parlak. Yumuşak ve pürüzsüz bir dokusu var ama çok ince. Dolmakalemle yazınca gölgeleme ve kanama yaptı. O yüzden, dolmakalemle kullanmayı tavsiye etmiyorum. Ben dört renkli BIC tükenmez kalemlerimle kullanmaya başladım. Böylece farklı konuları farklı renklerle yazarak sınıflandırma da yapabileceğim.


    Ajandanın biri gri, biri kırmızı iki ayracı var. Birini içinde bulunduğumuz hafta için, öbürünü de yıllık plana daha çabuk ulaşabilmek için kullanacağım. Kalem takmak için plastikten yapılmış bir de kalem halkası var, ancak uzun ömürlü olacağını düşünmüyorum. Kalemi doğrudan ajandaya takabilirsiniz. Renkli etiketlerimi, post-itlerimi de ajanda içinde saklayacağım.

    2015'te verimli çalışmak ve planlı olmak için her şeyim hazır. Sizin için ajandaların hangi özellikleri önemli? 2015 ajandanızı aldınız mı?

    13 Ekim 2014 Pazartesi

    Pazartesi sendromu da neymiş? - Nasıl yazıyorum? #15

    Geçen hafta pek verimli geçmeyince bu haftaya motivasyonu ve enerjiyi yüksek tutarak başlamak gerek diye düşündüm. Inc.com'un bu listesi ise sabah sabah bana gereken tek şeydi. Daha önce yazarken dinleyebileceğiniz müziklerden ve ortam/ses düzenleyici programlardan bahsetmiştim. Ya sizi yazmaya/çalışmaya motive eden müzikler neler? Benim motivasyon şarkım "Eye of the Tiger". Ya sizin?




    3 Ekim 2014 Cuma

    Bir teşekkür yazısı...

    Mürekkep Faresi'nin blogunu takip ediyorsanız muhtemelen bundan 1 ay kadar önce o güzel blogunun 1. yıl kutlamaları sırasında bir çekiliş kazandığımı da biliyorsunuzdur. Yurtdışında olunca işler biraz daha karışık oluyor tabii. Ben ancak dün akşam itibariyle o birbirinden güzel hediyelerime dokunabildim. Ben bir kırmızı Pelikano ve Edelstein mürekkep beklerken içinden başka başka ve birbirinden güzel hediyeler çıktı. Kendisine buradan tekrar teşekkür ediyor, sizinle de bu güzellikleri paylaşmak istiyorum. :D






    29 Eylül 2014 Pazartesi

    PhDometer - Nasıl yazıyorum? #14

    Uzun bir aradan sonra "Nasıl yazıyorum?" serisine kısa da olsa yeni bir yazı ve uygulamayla devam.



    PhDometer, PhD2Published'in geliştirdiği, bir dönem ücretsiz olarak indirilebilen, şimdi ise 2.99£'a satın alabileceğiniz bir uygulama. Uzun süre ben de direndim almamak için ama bir süredir yazma konusunda sıkıntılar yaşadığım için daha fazla dayanamadım. Bu uygulamanın diğer kelime sayaçlarından farkı yazarken ya da düzeltme yaparken sildiğiniz kelimeleri de kelime sayınıza eklemesi. Sayfalarca yazıp sonra silen, tabiri caizse destanlar yazıp düzeltme yaparken kuş gibi bırakan benim gibiler için moral anlamında büyük destek. Belki yazıyı bitirdiğinizde bu kelimeler ve çalışmalarınız görünmüyor olabilir, ama günlük yazma kapasitenizi görebilmek açısından önemli. Üstelik ne kadar sürede kaç sözcük yazdığınızı da gösteriyor uygulama. Ayarlarınızı belli bir kelime sayısına ulaşınca sizi uyarmasını sağlayacak şekilde yapabilir ya da sadece çalışma sürenizi göstermesini sağlayabilirsiniz. Bence tek eksiği, her gün yazdığınız kelime sayısını ve çalıştığınız süreyi hafızasında tutmuyor oluşu. Eğer bunların kaydını tutmak istiyorsanız, Twitter'da paylaşabilir, bir deftere yazabilir ya da Excel'de tablo hazırlayabilirsiniz.
    İsmi sizi yanıltmasın. Sadece tez yazan doktora öğrencileri ya da akademisyenler için değil, bence yazma projeleri olan herkesin fayda sağlayabileceği bir uygulama. Böyle bir ihtiyacınız varsa denemenizi tavsiye ederim. İleriki zamanlarda tekrar ücretsiz indirme imkanı olursa mutlaka blogdan duyurusunu yapacağım.

    İyi yazmalar :)

    Not: Hani olur da merak ederseniz: Bu uygulamayı kendi imkanlarımla edindim. Bu yazı reklam amaçlı yazılmadı ve ben karşılığında hiçbir ücret almadım. Önerilerim sadece kendi deneyimlerime dayanıyor.

    12 Eylül 2014 Cuma

    "Sefer tası savaşçıları"

    Okullar açıldı kimileri için, kimileri için açılacak. Üniversitede şanslı bir öğrenciydim, çünkü okulumun yemekhanesi ucuz ve güzel yemekleri ile ünlü bir yemekhaneydi. Ama şimdilerde ofisim olmadığı ve zamanımın büyük bir kısmını kütüphanelerde geçirdiğim için öğle yemekleri başlı başına bir sıkıntı. Her gün kafeteryalardan sandwich ve benzeri şeyler yemek hem cebe, hem de sağlığa zararlı. Bu yüzden bir süredir sefer tası yapıyorum. Onun da içine ne koyacağınız, nasıl taşıyacağınız, sağlıklı öğünler hazırlamak isteyenler için başlı başına bir uğraş. Ben de yemeklerimi biraz daha çeşitlendirmek ve daha sağlıklı hale getirmek için 15 Eylül'de başlayacak olan Nourish Real Food'un 30 gün boyunca Sefer tası yapma programına (30-Day Lunchbox Building Challenge) katılmaya karar verdim. Her zaman gittiğim kütüphane 21 Eylül'e kadar kapalı, ama uygun kütüphane arayışlarım devam ediyor. Bu yüzden, 21 Eylül'e kadar her gün yapamasam da kalan 3 hafta boyunca her hafta en az 4 sefer tası yapacağım kendime. Tabii Nourish Real Food'un kurallarına ve önerilerine de uyarak. Türkiye'de esnaf lokantaları gibi bir olgu olduğu için hem ucuz, hem de çeşitli yemek seçeneklerine ulaşmak mümkün, ama ne kadar sağlıklı ve belirli beslenme şekillerine uygun, orası tartışılır. O yüzden, okula ya da işe kendi hazırladığı yemekleri götürmek ve programa katılmak isteyen ya da benim ihtiyacım yok ama bir göz atmak isterim diyen olursa Nourish Real Food'un email listesine ya da bu program için kurduğu Facebook grubuna üye olabilirsiniz. Hatta yarına kadar Amazon üzerinden ücretsiz olarak Kindle kitabına da sahip olabilirsiniz. Benim sefer taslarım ise Tumblr adresimde olacak. :)


    7 Eylül 2014 Pazar

    Bir defter hikayesi #2 - Tarif defteri

    Bir baktım Ağustos ayı bitivermiş, benim yeni yazı yazma planlarım tatil ve hastalık nedeniyle suya düşüvermiş. Instagram'dan blog yazısı hazırladığımı görmüş ve yazı bir türlü gelmeyince merak etmiş olabilirsiniz. Nedenini rehavet olarak özetleyelim ve yazımıza geçelim.


    Bu yazı bir tanıtım yazısı değil, bir defter hikayesi. Bu bloga başladığımda aslında ne kadar çok defterim olduğunu ve bu defterlerin çoğunu benim almadığımı fark ettim. Evet, defterlerimin çoğu hediye. Arkadaşlarım sanırım benim defter ve yazma sevgimi benden önce fark etmişler. İşin ilginç tarafı ise bu arkadaşlarımın birbirinden tamamen habersiz olması. Yani, nereye gidersem gideyim benimle tanışan kişilere yazma isteğimi ve sevgimi yansıtıyorum herhalde.

    Bu sefer size bu hediye defterlerden birinden bahsedeceğim. Fotoğraflarda sıkça gördüğünüz bu turuncu deri kapaklı, zilli defterden.

    İsviçre'ye öğrenci olarak ilk geldiğimde bir öğrenci yurdunda kalmaya başladım. Herkesin ayrı bir odası vardı ama mutfağımız ortaktı. Dezavantajları çok olsa da mutfağın ortak olması, bizim yeni arkadaşlar edinmemize, kaynaşmamıza ve yabancı öğrenciler olarak "yalnız" olduğumuz bu ülkede yalnızlığımızı bir nebze de olsa gidermemize yardımcı oluyordu.
    İlk senemde o mutfak sayesinde bir çok yeni arkadaş edindim ve bu arkadaşlıklar ne mutlu ki yollarımız şu anda ayrı olsa da devam ediyor. Ortak mutfağımız sayesinde başka ülkelerin mutfaklarını, kültürlerini, insanlarını tanıma fırsatım oldu. İlk yılın sonunda yurttan ayrılan arkadaşlarımdan birinin hediyesi bu defter.

    Hediye eden arkadaşım pasta yapmayı çok sever. Arkadaş grubumuzdan birinin doğum günü varsa pastayı hep o hazırlardı. Beraber bir çok kere pasta yaptık, ondan çok şey öğrendim. Ve arkadaşım yurttan ayrılırken bu defteri hediye etti bana. Ama hediye ettiği sadece bir defter değildi. İçine beraber yaptığımız ya da onun bize yaptığı ve bizim çok beğendiğimiz tarifleri ve yemek yapma ile ilgili sözler de yazmıştı. Elime alıp da sayfalarını karıştırdığımda duyduğum sevinci anlatmam mümkün değil. Arkadaşım ayrılıyor olabilirdi, ama bana beraber geçirdiğimiz anları her zaman canlı tutacak ve yanımdan ayırmayacağım bir hediye vermişti.


    Evet, bu defter benim tarif defterim oldu. İnternette her türlü zevke hitap eden, nerede olursanız olun ulaşabileceğiniz, sayısız yemek blogu var ve belki de artık kimse tarif defteri tutmuyor. Ama ben hala beğendiğim yemekleri, tarifleri not ediyorum. Defterimi her açışımda arkadaşımı anmam da cabası.

    Defterler başlı başına güzel hediyeler zaten, ama hediye edeceğiniz kişi ve onunla ilişkinizi düşünerek özelleştirirseniz bu onları bin kat daha güzelleştiriyor bence. Defterler boş kalmasın, ama mutlaka hikayeleri de olsun :)


    12 Ağustos 2014 Salı

    Bir defter hikayesi #1 - Scripta defter ve Cornell not alma metodu

    Mürekkep Faresi yazma rutini sırasında benden defter tanıtım yazısı istemişti. Ben de tanıtımı, yazma metodları ile birleştirebileceğim bir format düşündüm. İlk olarak Scripta defter ve bu defteri nasıl kullandığımla başlamaya karar verdim.



    Scripta markalı bu defteri New York'ta başı boş gezerken girdiğim bir kitapçıdan aldım. Birbirinden güzel bir yığın defterle beraber indirimli ürünler kolisinde duruyordu. Karıştırdım, karıştırdım ve bu koyu gül kurusu renkte karar kıldım. Diğer defterlerimin bitmesini beklemeden hemen yazmak istedim tabii bu deftere de. ABD'ye de konferansa gittiğim için "konferans defteri" olarak kullanmaya karar verdim bu defteri.


    Içini açtığımda gördüm ki sadece sağdaki sayfa çizgili, soldaki sayfa çizgisiz. Sayfalar ince ve mürekkebi hemen emiyor. Ancak yaprağın arkasına geçirmiyor ya da karşı sayfaya bulaştırmıyor. Tek problemi, yazdıklarınızın sayfanın arkasından görünmesi, gölgeleme yapması. 192 sayfalık bu defterin boyutları 22 x 14,5 cm. Yapay deriye benzeyen sert ciltli bir kapağı var. Defterin ayrıca mavi kurdeleden bir ayracı ve çantanızda açılmaması için bir de lastiği bulunuyor.

     

    Bu defterin sevdiğim özelliklerinden biri, arka kapağında körüklü bir cebi olması. Konferans defteri olarak kullandığım için bu cep gerçekten çok işe yarıyor. Tanıştığım kimseler kartivizitlerini de verirlerse bu cepte saklıyorum konferans boyunca. Bunun dışında her türlü küçük kağıdı taşımak ve saklamak için yeterince geniş. Defterlerinizde böyle bir cep olmasa bile Kalem treni buna bir çözüm bulmuş, genişletilebilir cep yapımını Kalem Treni blogundan öğrenebilirsiniz.

    Peki bu defteri nasıl kullanıyorum? 

    Ben çizgisiz olduğu ve gölgeleme yaptığı için soldaki sayfaya yazmayı sevmedim ve bu kısmı kullanmıyorum. Daha doğrusu, normal bir deftere yazarmış gibi kullanmıyorum. Konferanslarda not alırken Cornell not alma metodunu uyguluyorum ve bu defteri de o şekilde organize ettim.


    Cornell metoduna göre, bir ders, konferans, toplantı sırasında not alırken sayfayı üçe ayırıyorsunuz. Yukarıdaki şekildeki birinci bölüm, her zaman aldığınız şekliyle notları yazdığınız kısım. Buraya kısa cümleler halinde ve mümkün olduğunca detaylı bir şekilde notları yazıyorsunuz. İkinci bölüm, konuşma, ders, toplantı, vs. bittikten sonra sorularınızı, anahtar kelimeleri, grafik, şekil, tablo gibi hatırlamanızı kolaylaştıracak elemanları yazdığınız bölüm. Gerektiğinde oklar çıkararak bu hatırlatıcı öğeleri notlarla bağlayabilirsiniz. Üçüncü bölüm ise özet için kullanılacak. Bu bölüme kendi cümlelerinizle ana düşünceyi yazıyorsunuz. 

    Scripta defterde bu metodu uygularken, sağdaki sayfaya notlarımı alıyorum. Sunum sonunda, soldaki sayfayı ikiye ayırıyorum. Soldaki sayfanın sağına Cornell metodunun ikinci bölümünde bulunan soru, anahtar kelime, araştırılacak/düşünülecek önemli konseptler ve bakmam gereken referansları ve yazarları yazıyorum. En soldaki kısma ise özeti ve mutlaka hatırlamam gereken fikirleri not alıyorum.


    Cornell metodu, kısa süreler içinde sınav notları hazırlamak isteyenler için ideal. Ayrıca çalışma hayatına da uyarlamak mümkün. Bunun için, birinci bölüme toplantı notlarınızı, ikinci bölüme alınan kararları, üçüncü bölüme de toplantı sonunda yapılması gerekenleri yazabilirsiniz. Kitap, gezi, ürün tanıtım ve değerlendirme yazılarınızı hazırlarken planlama yapmanızda ve taslak oluşturmanızda da yardımcı olacağını düşünüyorum.

    Sizin kendi geliştirdiğiniz not alma yöntemleri var mı?

    29 Temmuz 2014 Salı

    Yolculuğa çıktığınızda...

    ...her gün kendinize bir kart atın ve nerede olduğunuzu ve o gün neler yaptığınızı yazın. Sonra eve dönüşünüzde, o kartları birleştirerek bir gezi günlüğü oluşturun. Bu günlüğü pullar, fotoğraflar ve o yere dair düşüncelerinizle tamamlayın. Ne güzel fikir değil mi? Hem gezi anılarınız taptaze kalır, hem de her gün yazmaya devam etmiş olursunuz. :) Bir taşla iki kuş... :)

    24 Temmuz 2014 Perşembe

    23 Temmuz 2014 Çarşamba

    Yaz(a)mama halleri ve Ispanaklı Tart

    Yazma kampı başladığından beri bazı günler performansımın tavan yaptığını, ama çoğu zaman bir kelime bile yazamadığımı farkettiniz mi? Yazma rutininden hemen sonra kampa başladığım için yorgun oluşum, araya konferans girmesi, konferansın yorgunluğunun da üstüne binmesi ile bu ayı gerçekten çok verimsiz geçiriyorum. Bir tatile ihtiyacım var ama henüz o tatil zamanı gelmedi. Üstelik tatile kadar yapılacak/yazılacak binlerce şey var... Umarım enerjimi toplayıp motivasyonumu da yükselterek bir şekilde yakalayacağım eski ritmimi.

    Bu arada başka şeyler yazarak telafi etmemeye çalışıyorum. Bloga yazarsam sanki bir şeyler yazmış olmanın rahatlığıyla tezi boş verecek, daha da erteleyecekmişim gibi geliyor. Bu yüzden bu ay neredeyse hiç bir şey paylaşmadım. Halbuki bir sürü taslak var bekleyen. Instagram'da da motivasyon mesajları yayınlıyor olmam ondan. Sadece kütüphaneye giderken bana eşlik eden sefer taslarını Tumblr'a koymaya çalışıyorum bu aralar. O da fotoğraf çekmeyi unutmazsam. Bir silkinip kendini bulma zamanı geldi de geçiyor. Bu nedenle belki faydası olur diye bir tarifle bloga dönüş yapmanın zamanı geldi diye düşündüm. Bakalım işe yarayacak mı?


    Dün akşam yemeğinde ıspanaklı tart vardı. Hazırlarken aklıma bu tartı ilk yapışım geldi. Yüksek lisans mezuniyetim için kardeşim gelmişti Türkiye'den. Tabii ki sadece törene katılıp dönse olmazdı, İsviçre'yi de gezdik beraber. Yolculuklarımızda soğuk da yenebilecek şeyler alırdık hep yanımıza hem ekonomik olsun, hem de çok zaman kaybetmeyelim, daha fazla yer görebilelim diye. Ispanaklı tart yaptım bir seferinde. Aceleye ve acemiliğime geldi. Tadı, görünüşü tam bir felaketti. Hatta o kadar kötüydü ki, kardeşimin gözünü ve burnunu kapatıp yemeye çalışması gözlerimin önünden gitmez :) Tabii o zamanlardan bu zamanlara köprülerin altından çok sular geçti, ben bir çok kez tart, kiş yaptım. Kendimi geliştirdim, hatalarımdan ders aldım. Bu tarif "ustalık" ürünü diyelim. Test edildi, evimizin Fransız sakini tarafından onaylandı. Kardeşim bunun görüntüsü hakkında ne söyleyecek bilmiyorum, umarım ilkinin yarattığı travmanın üstesinden gelmesine faydası dokunur. :) İşte tarif:

    Malzemeler:

    • Soğan
    • Dondurulmuş ıspanak (Mevsimi olsa ve tazesi bulunsa tabii ki daha güzel olur.)
    • Çiğ krema
    • Yumurta
    • Beyaz peynir
    • Dolmalık fıstık
    • Zeytinyağı
    • Tuz
    • Karabiber
    • Muskat rendesi
    • Kırmızı biber
    • Sarımsak tozu
    • Milföy

    Yapılışı:
    1. Soğanı yemeklik doğrayın ve zeytinyağında kavurun.
    2. Ispanakları ekleyin.
    3. Ispanaklar suyunu çekince ocağın altını kapatıp kremayı ekleyin ve soğumaya bırakın.
    4. Karışım soğuyunca içine büyüklü küçüklü doğradığınız peyniri, dolmalık fıstıkları, baharatları ve 2 yumurtayı ilave edip karıştırın.
    5. Milföyleri birleştirerek kullanacağınız kabın büyüklüğünde bir hamur elde edin ve tercihen öncesinde yağlı kağıt serdiğiniz kaba yerleştirin.
    6. Üzerine karışımı dokun.
    7. 200°C'de önceden ısıtılmış fırında üzeri kızarana dek pişirin.
    Notlar:
    1. İsterseniz kendiniz hazırlayacağınız bir tart hamuru da kullanabilirsiniz. Burada milföy tart hamurları hazır satılıyor, ben onlardan kullandım.
    2. Miktarı kremayı sevip sevmediğinize, malzemeleri kalın isteyip istemediğinize göre ayarlayabilirsiniz. Pişirme süreniz de ona göre değişecek. Ben 1 soğan, 300 gr. ıspanak, 1 kutudan biraz az çiğ krema kullandım. 
    3. Yağlı kağıt pişirme kabından tartı kırmadan çıkarmanıza yarıyor. 
    4. Soğan ve ıspanak yerine başka sebzeler kullanarak da bu tartı hazırlayabileceğinizi söylemeye gerek yok heralde...
    5. Bu tart sabah hazırladığım sefer tasında da yerini aldı :)





    12 Temmuz 2014 Cumartesi

    Koşmak ve alışkanlıklar...

    Daha önce hangi alışkanlık olursa olsun yöntemin benzer olduğundan ve koşmak ve yazmak arasındaki benzerliklerden bahsetmiştim. Frugal Beautiful'un bu yazısında göreceğiniz üzere, hayatı boyunca hiç koşmamış biri yarı maraton koşabiliyorsa biz de hayatımız boyunca hiç yazmamış olsak bile bir kitap, hikaye, tez, deneme yazabiliriz. Tavsiyeler ve yöntemler yazma rutinindekilerle aynı.

    Konferansa gitmiştim ama döndüm ve yazma kampına bugün itibariyle devam ediyorum.  Bir haftalık aradan sonra yine yazmaya başlamak zor olacak ama imkansız değil. Yazmaya devam!

    30 Haziran 2014 Pazartesi

    Karne zamanı - Yazma rutini/2 adım #30


    Bugün rutinin son günü ve karne zamanı: Neler işe yaradı? Neler yaramadı? Neler değişmeli? Neler devam etmeli?

    1. Bu sefer daha fazla istek ve motivasyonum vardı programı tamamlamak için. Bunda tabii ki bana eşlik eden, arada bir yorum bırakan, yalnız bırakmayan sizlerin de etkisi büyük. Zincir kırılmadı bu sefer! Mutluyum, gururluyum. :)

    2. Tezimde istediğim kadar ilerleme kaydedemedim ne yazık ki. Bu nedenle sanal yazma kampına dahil olup, "aşırı içip komaya girme" olarak tanımlayabileceğimiz "binge drinking"e atıfla ben de "binge writing" yani "aşırı yazıp komaya girme"ye karar verdim :) Şaka tabii ki. Komaya girmeye gerek yok, ama günde en az 10 saat çalışma beni bekliyor olacak. Bu tez bitecek!

    3. Stratejilerden hala favorilerim bir gece önceden ne yazacağımı planlamak, ham yazılarımı yine gece yatmadan okumak ve sabahına düzeltme yapmak ve yataktan kalkmadan o gün yapacaklarıma/yazacaklarıma odaklanmak. Bunun dışında o gün içindeki yazma hedeflerimi sabah birileriyle paylaştığımda daha da motive oluyorum.

    4. Mekan olarak hala ev iyi bir çalışma ortamı sağlamıyor benim için. Kütüphane her zaman daha teşvik edici. Bunun dışında, bu ayın keşfi "Sus ve Yaz" toplantıları. Çalıştığımız café'yi çok beğendim, gerçekten iyi bir yazma ortamı var. Toplantıların dışında da "Tebdil-i mekanda ferahlık vardır." diyerek arada bir orada çalışmayı düşünüyorum.

    5. Defter ve kalemler hala en iyi arkadaşlarım.

    6. Günü ikiye ayırmanın iyi bir fikir olduğunu düşünmeye başladım. Sabahları fikir üretmeyi gerektiren işleri yapıp düzeltmeleri daha yorgun hissettiğim öğleden sonraya bırakmayı deneyeceğim. Alın size yeni bir strateji.

    7. Günün sözü, şarkısı, hikayesi bazılarınıza yazdıklarında ilham verdi, bazılarınızı motive etti. Bu kısmı rutine eklediğim için mutluyum. Sonlara doğru motivasyonun azaldığını hissettim. Umarım yanılıyorumdur ve siz rutine devam etmişsinizdir.

    8. Yazma rutinini bir gün gelir de tekrarlayacak olursam bence sıralamada değişiklik yapılmalı. Sonralara doğru kolaylaştırıcı ve içerikle ilgili stratejiler yoğunlaşıyor. Bunlar 30 güne yayılmalı. Çünkü bu şekliyle tüm stratejileri hakkıyla deneyemiyorsunuz. En azından ben öyle hissettim.

    Siz yazma rutini hakkında ne düşündünüz? Faydasını gördünüz mü? Hangi stratejileri uyguladınız? Neleri gereksiz buldunuz? Benimle düşüncelerinizi yorum bırakarak paylaşırsanız gerçekten çok sevinirim.

    Bana eşlik edenler olmasa bu ay çok daha zor geçerdi. Sizlerden de çok şey öğrendim, çok teşekkür ederim. Bu arada, yazma kampı boyunca halimi hatırımı sorarsanız eminim motivasyonum daha da artacak. Güncellemeleri yazma kampı sayfasına her gün koyacağım, yorum bırakmayı unutmayın.

    Hepimize yıldızlı pekiyi!

    Görüşmek üzere,

    Defter

    Günün Sözü: 

    Yazmanın amacı, zengin ya da meşhur olmak, flört etmek, geceyi birileriyle geçirmek ya da arkadaş edinmek değil. Aslında yazmanın amacı, yazdıklarınızla okuyanların hayatını zenginleştirmek. Sizinkini de tabii ki. Yazmak; uyanmak, iyileşmek, üstesinden gelmek demek. Mutlu olmak demek.
    - Stephen King

    Yazma rutini/1'de ne yazmışım merak ederseniz: Okumak ve Değerlendirme

    29 Haziran 2014 Pazar

    Ne tarih, ne de insanlık - Yazma rutini/2 adım #29





    Okumanın yazmak için ne kadar önemli olduğunu tekrar tekrar söylemeye gerek yok sanırım. Ama bir yazar için, hangi türde yazıyor olursa olsun yazmak hakkında okumak da önemli. Yazma rutini/1'de sık sık önerdiğim Stephen King'in On Writing and Anne Lamott'un Bird by Bird kitapları benim için vazgeçilmez. Bu aralar içinde her haftaya özel egzersizlerin de bulunduğu Patricia Goodson'ın Becoming an Academic Writer kitabını okuyorum. Daha doğrusu çalışıyorum kitabı. Sizin Türkçe kitap önerilerinizi de duymak isterim. 

    Ayrıca, yazmak istediğiniz türde ve stilde okumanın kendi stilinizi geliştirmekteki öneminden de bahsetmiştim. Ne ve nasıl yazmak istiyorsanız o yönde seçimler yapın okuma listenizde :) Eğer yaz boyunca kendinizi kitaba doyurmak istiyorsanız Pinuccia'nın kitapları'nın yaz okuma şenliği tam size göre. Temmuz ayı boyunca yazma kampına gireceğim için ben şimdilik yokum, ama Ağustos ayına enerjim kalır ve yazma hedeflerime büyük ölçüde ulaşmışsam, ben de katılacağım.

    Bu arada, yazma kampındaki kelime hedefime gün be gün ne kadar yaklaştığımı takip edebilmeniz için bloga Yazma Kampı Temmuz 2014 sayfası ekledim. Yazdığım kelime sayısını her gün burada güncelleyeceğim. Arada bir yorum bırakarak beni teşvik ederseniz sevinirim.

    Günün Sözü:

    "Kelimeler, yazı ve kitaplar olmadan ne tarih, ne de insanlık olurdu."
    - Hermann Hesse


    Yazma rutini/1'de ne yazmışım merak ederseniz: Okumak ve Değerlendirme